Öyle bir ambalaj düşünün ki hem ürüne ambalaj olsun hem rakipleriyle mücadele edebilsin hem de bu coğrafya insanına has “kullanışlı olanı saklama” tutumuna hitap etsin…
1960’lı yıllardan 1990’lı yıllara kadar bu özellikleri sağlayan, hepimizin evlerinde set halinde bulunan ürün ve ambalajıydı Sarelle (Ordulu bir ailenin kurduğu bu değerli markanın hikâyesini öğrenmek isterseniz şuradan okuyabilirsiniz). Elbette biz ürünün içeriğinden çok bu ambalajın mutfak raflarımızda sıra sıra dizilmesine sebep olan inovatif fikri ele alacağız.
Nugetalla ile başlayıp Sarelle ile sonlanan bu macerada itici güç hiç kuşkusuz rakiplerinden çok basit bir fikirle sıyrılarak Türk aile yapısında bir alışkanlık haline gelen, ambalajda kesme bardak kullanma fikridir. Öyle ki 60’lardan 90’lara değin birçoğumuzun evinde set halinde yerini koruyabildi bu ambalaj.
Dikkatli bakıldığında pazarlama karması elemanlarının hemen hepsini içinde barındırdığını rahatlıkla görebiliriz. Ürünü çocukları için bakkaldan satın alan baba, ürünü zevkle tüketen asıl tüketici grubu çocuklar ve biten ürünün ambalajının kağıt etiketini söküp su bardağı yapan anne. Bir ürünün böylesine geniş bir gruba etki etmesi kim ne derse desin bir pazarlama stratejisidir. Bu strateji ile marka değeri oluşturulmuş ve diğer dünya devleriyle rekabet edilebilmiştir. Hatta birçok marka da kendilerini taklit etmiştir.
Özelliğinden dolayı bir slogan seçecek olsaydık, başlıkta da kullandığım “bitmeyen ambalaj” anafikri üzerinden “lezzeti bitene, ambalajı kırılana kadar” ifadesi tam otururdu herhalde.
Bir ambalajın bu kadar tutumlu kullanıldığı ve hemen çöpe atılmadığı örnekler çok fazla yoktur. Bir örnek daha sayacak olsak benim aklıma ilk olarak saksı olarak kullanılan Vita yağ tenekeleri gelir. Öyle ki “adıyla anılan ürünler” başlığına da girer bu ürünler. Sana yağı, Selpak, Aygaz, Kalebodur, Pimapen, Sarelle ve daha niceleri.
Bu hikâyeden çıkarılacak tek bir ders yoktur aslında. Ama bana sorarsanız en belirgin hikâye şu olabilir; inovasyon için ille tonla para harcamaya, devasa makinalara tesislere gerek yoktur. Basit düşünmek ve hitap ettiğin kitleyi tanımak yeterlidir.